BİLMİYORUM SEN ANLA

 Biz en çok neye sasiririz yapılan işe mi nasıl olduğuna mı? Simgeler ne kadar hayatımızda? Yoksa simgelerle mi varız?


Televizyon. Telle gelen vizyon yani görüntü.  Tuhaf değil mi bir tane tel var ve onunla senin goruntun başka bir tarafa gidiyor hem de çok düşük bir yanilgiyla. Bazen gerçeğini hayatta gormemisseniz o farkı bile anlayamayabiliriz.

Peki biz en çok neye sasiriyoz. Bize imge olarak gelen görüntüye mi yoksa nasıl o olayın gerçekleştiğini mi?

Her şeyi taklit eden ve ona göre model alan bizler sanırım ilk şaşkınlığı bunun ilk keşfedenle olması gerekiyor. İlk keşfeden aslinda bunun nasıl olduğuna şaşırıyor olması bizim de onu taklit etmemiz gerektigi düşüncesi oluşturmuş olabilir ya da bunun bizim de aynı şekilde yaşamış olmamız da bu andan etkilendigimiz anlamına gelebilir. Ya da biz gerçekten O görüntü ve sesten etkilenmiş olabiliriz. Ama neticede aklın biraz düşündüğünde durum belki o kadar yoğunluğun arasında komplike veya içinden çıkılması zor bir durum yaratabilir. Çünkü büyüyen bir dünya ve kayıt eden bir canlılar topluluğu. Hepsi birer kalpleri atan nefes alan bir kütüphane. Herkes gibi olmamaya çalışan bu yüzden en ince damarları bile oluşturan bu topluluklar her gün yeni bir ince detayla varlar. Bu inceleri göremiyoruz -en azından halk olarak-. Aklımız mi geriden geliyor yoksa onu geriye çeken bir şeyler mi var. Bir şeyleri anlamamız istenmiyor ama anlanmayan o şeyi kullanmamız için tüm yollar deneniyor. Gözümüz açılmadan kapatılmaya çalışılıyor. Peki bunu görebiliyorsak anlamak için neye ihtiyacımız var?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her Yalan, Bir Itiraf

Organic Unity in Education

Frederich & Fredrich